Ülkemiz dokuz saat arayla iki defa gerçekleşen ve benzerine çok nadir rastlanan bir felaketle karşı karşıya kaldı. Uzmanlar bundan 23 yıl önce 17 Ağustos 1999 depremini ‘’Asrın felaketi’’ kabul etmişlerdi. Aynı günde 7,7 ve 7,6 şiddetinde yaşadığımız depremin gücünün ise 130 atom bombası gücünde olduğunu söylediler. Maalesef öyle görünüyor ki, bin nasihat öğretmemiş bize bu musibet zamanlar.
Kahramanmaraş merkezli bu iki büyük deprem ve büyük acıların yaşandığı 10 şehirde arama kurtarma ekipleri ile birlikte asker ve polisimiz de seferber oldu. Hatay da enkaz altından 28 saat sonra kurtarılan genç Arda Bulut hayata tutunan umut ışıklarımızdan sadece bir tanesiydi. Arda kendisini kurtaran askere ‘’Ben seni bir yerden tanıyorum’’ derken ne yüreğimizin sesine de göz yaşlarımıza hakim olamadık. Arda gibi birçok umut ışığımız hayata ikinci defa gözlerini açtıklarında hepimizi mucizelere inandırdılar.
Geride bıraktığımız son iki yıl hepimiz için çok farklı yıllar oldu. İstesek de istemesek de kendimizi büyük bir değişimin tam ortasında bulduk. 2023’e yeni umutlarla, yeni beklentilerle, güzel dileklerle girdik. En azından geri de bıraktığımız yıllardan daha iyi bir yıl olması temennileriyle olumsuz yaşanan her şeyi geride bırakacaktık. Pandemi sürecinde yaşanılanların ve kayıplarımızın acısı hala tazeyken şimdi binlerce canın enkaz altından çıkarılmaları için dua ediyoruz. Uzmanların açıklamaları ışığında büyük deprem kaçınılmazdı. 23 yıl geçti ve biz tam anlamıyla hazırlanmamışken daha büyük bir felaketle açtık gözlerimizi 6 Şubat sabahına. Ve maalesef bilmemiz gereken tek gerçek hazır olmak için kaybedecek tek bir saniyemiz bile olmadığı gerçeğiydi.
Fuzili’nin çok sevdiğim bir sözü var; ‘’Ey insan! Kadere az bahane bul, buğday ektin de arpa mı biçtin.’’ Zaten her şey insanoğlunun yeryüzü imtihanıyla başlamamış mıydı? nereye kadar bu sapkınlık, hırs, kan, ölüm, zulüm, haset ve acı. Ektiklerimiz bunlarsa biçtiklerimiz daha bir can yakıcı olmuyor mu? Bilimin ışığında yürümediğimiz sürece ektiğimiz buğdaylar bambaşka hasatlar toplamaya devam edecek bize. Ellerimiz dizlerimizde dövünmelerimiz de bitmeyecek. Zaten dövünmenin de bir önemi yok, kaybolup giden canların öneminin yanında.